Minik varlık arılar ve organik bal binlerce yıldır insanların ilgisini çekmiş ve sayısız araştırmalara konu olmuştur. Ele geçmiş olan fosillerden, bal arısının yaklaşık 35 milyon yıl önce jeolojik oligosen devrinde var olduğu anlaşılmaktadır. Yani bal, bu kadar uzun süren bir evrimin son halkasını oluşturmaktadır. İspanya’da bir mağarada bulunan ve neredeyse 16.000 yıl önce çizildiği tahmin edilen bir kaya resminde, arı yuvasından bal alan bir insan tasviri bulunmaktadır. Bu durumdan, insanların balı oldukça eski zamanlardan bu yana tanıyıp tattığı bilgisine ulaşılmaktadır.
Mitolojiler, çeşitli efsaneler de balın yüzyıllardır kullanımını teyit etmektedir. Yunan mitolojisinde, tanrıların babası olarak görülüp sayılan Zeus’un bal ve süt ile beslenerek büyütüldüğü hikayeler bulunmaktadır. Yazılı tarih devirlerinde, Sümer, Mısır, Hitit ve Hint Medeniyetlerinin kalıntılarında baldan oldukça bahsedildiği bilgileri bulunmaktadır. Zamanımız hekimliğinin üstadı, babası sayılan Hippocrates (M.Ö. 460-377) ve öğrencilerinin tedavi reçetelerinin üç yüzden fazlası bal ile yapılmaktadır. Eski ve yeni semavi din kitaplarında bal kutsi bir varlık olarak yer almaktadır. Hristiyanlar ve Museviler arı ve balı mukaddes saymaktadırlar. Ayrıca Kur’an’ı Kerim’de özel bir sure, ayet ve de hadisler balın değerini anlatmaktadır.
Bal, çiçeklerin nektar, bitkilerin de yaprak ve kimi parazit böceklerin salgılarının arılar tarafından toplanması ile üretilmektedir. Yıllar boyu bu doğal besin birçok amaç için kullanılmış, birçok medeniyette önemli yer edinmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder